30 Kasım 2012 Cuma

30 Kasım 2012


Zaman zaman içimden çıkan arabesk kızla her şeyi toz pembe gören kız nasıl içeride kavgasız gürültüsüz yaşıyorlar anlamıyorum.

-Evet  doktor içimde birden çok kişi olduğumu söyledim yanlış anlamadınız.

Bu sabah biraz gerçekçi biraz naif bir hal içindeydim. Sınavlarımın bitmiş olmasının verdiği rahatlıkla istediğim saatte kalkıp, abim ve abimlerle kahvaltı yapıp (abimin arkadaşları biraz fazladır bir tanesiyle zor uğraşırken bir sürü abiyi nasıl idare ettiğimi lütfen bir saniye hayal edin) temizliğe koyuldum. Alelacele yapmak istediğim temizlikten sonra 2 haftadır hayalini kurduğum kitaplarımdan bir tanesini seçtim. Kapağı ve ismi en güzel olan kitap:
-Kediler Güzel Uyanır

-İçimdeki Pollyanna bazen çok aptal!

Ben kitabımı okumaya koyulunca dünyanın en güzel kedisi uyumak için kucağıma geldi.

Buraya nereden geldim bilmiyorum. Ben kendimde yakaladığım bir şeyden bahsetmek istemiştim. Bölümüm gereği sürekli bize dinlemenin ne kadar önemli olduğunu söylüyor hocalarımız. Bazen geveze olsam da dinleme konusunda iddialı olduğumu düşünürdüm hep. Bunu dillendirmezdim belki. Çünkü bize iyi olduğun şeyleri etrafa, başkalarına söylemenin ayıp olduğu öğretildi. Mütevazi olmanın ne kadar önemli olduğu anlatıldı hep. Benim çevremdeki insanlara bunun önemi çok da fazla vurgulanmamış sanırım.

Neyse dağıtmayalım dinleme diyordum. İyi ki söylememişim kimseye ne kadar iyi bir dinleyici olduğumu. Çünkü dinlemede en önemli kurallardan biridir; karşıdakinin anlattığı şeyler kendi sorunlarını çağrıştırıyorsa hemen dikkatini danışana odaklamaya çalış aklındaki şeylerden uzaklaş yoksa sen iyi bir dinleyici değilsindir.
Ve diğer en önemli kural ise şudur;

-Bir psikolog kendi sorunlarını, sıkıntılarını çözmeden psikolog olamaz.

Ama sizce de çok saçma değil mi insanların sorunsuz, sıkıntısız olması. Bütün çocukluk özlemlerinden kurtulmuş olması. Bu psikoloji bilimi bizden Peygamber yapmak istiyor sanırım. Kendi dinlerini kurmuş gibi davranıyorlar çoğu zaman çünkü.

-Kaç tane psikolog gördüyseniz içinde bir tane akıllısı yoktu biliyorum biliyorum bunu her fırsatta söylüyorsunuz zaten.

(Ben de nezaket gösterip size sadece gülümsüyorum.)

Neyse kitap demiştim. Ben sanırım dinleme konusunda o kadar iyi değilim diyordum. Konuyu toparlayamamalarım bir terapi odasında olsaydım eğer bir sürü ipucu verirdi terapistime. İyi ki siz o işten çok da fazla anlamıyorsunuz.

Yazarı da dinlemiyorum ben yeterince.  Zaten kalemi de çok güçlü değilmiş. Burnum havada olduğundan değil de çok daha iyilerini okuduğumdan söyleyebilirim bunu. Ama beni geçmişe sürükleyecek kadar hitabeti olsa gerek.

-Sobalı evlerin kömürlüğünde geçen çocukluğumda başlayıp.. diye cümleye başlamış. Devamında gereksiz bir aşk acısından bahsediyordu o yüzden hatırlamıyorum.
-Aşka inanmadığımı söylemiş miydim doktor?
-Bence aşk diye bir şey yeryüzünde yok. Var dedikleri şey sadece sevgi. Bütün aşık insanlar ya kendilerine aşıklar ya da Allah’a. Onlar sadece yaşadıkları hali seviyorlar, kiminle veya kime olduğu çok da önemli değil. Ötesi laf-ü güzaf.

Yazarın söylediği şey beni çocukluğuma götürdü evet. Kapadım kitabı, yazı yazmaya başladım. Sonuçta yazar benim danışanım değil, onun söylemek istediği şeyleri ben isteyince dinleyebilirim.

-Kedileri sever misiniz sizde doktor?

Ben çok severim. Gözümü açar açmaz Bıdık’ı görürüm her gün bu muhteşem bir şey.

-Freud bence çok kötü bir adam. Freud olsaydı benim kedime olan düşkünlüğümü allayıp pullayıp asrın en önemli sorunu haline getirirdi.
İnsanları da severim.
Ama Müslüman olmayan birinin söylemi kafamı karıştırırsa söylediklerini çok da ciddiye almam.
* (Ama; dünyanın en piç kelimesi. İyi bir şey söyleyip ama demek diğer tüm cümlelerin gereksizliğinin bildirimi olsa gerek)

 Freud u sadece puro içerken seviyorum.

-Puro bütün erkeklere yakışır bence.

(Kesin oral dönemde takılmam olduğunu düşünecek.)

Yazmaktan sıkıldım. Yazarın uyandırdığı hisleri de unuttum zaten. Ama şunu söyleyebilirim ki; eğer çocukluğunuzda küf kokan kömürlüğe korka korka girmediyseniz. Sizinle konuşacak çok bir şeyimiz yok demektir.

İyi günleriniz olsun.

Ecem YILMAZ


16 Kasım 2012 Cuma

İsmet Özel Güzel Adam



Her sabah gibi bir sabah doğuyor gökyüzüne
Bir İsmet Özel yankılanıyor kulaklarımda
İşte diyorum, işte aradığım ses!
Kelimelerin kifayetsizliğini taşlayalım şeytan yerine
Hadi bir taş da siz atın öldürdüğüm günlerim
Uykuya gömdüğüm gecelerime inat
Secdeye gömülmeyen başımı vurun her Sübhane rabbiyel a'la diyen canda.

-Vakti varsa aşkın onu beklemeliydi.
Bekleyelim , sebat edelim
Şair gibi öldürmeyecek miydin beni de “gençtim”ken
Senin her öldürmediğin gün senin için ölemeyen bir can bıraktın bu ahir zamanda
-Bir gençlik ölümü saklı kaldı bende
Duvarlarında dinlediğim Kur-an sesine akıttım buluşmamızın ardından kalan gözyaşlarımı
Yasak pencereden bakmalara inat.
“Onların dünyası çok çirkin be üstad” dedim haince ötekileştirerek.
-Hata yapmak fırsatını Adem'e veren sendin. Bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana.
Bilemedim daha ne kadar düşecekti.
-Gençtim ya ne fark eder der geçerdim.
-Bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
- Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
-Ne kadar korkulu yankı bula gelmiş gizlerimizde
-Hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
Demişse demiş şair
- Banane!
Diyemedim.
Gençtim işte.
Ecem YILMAZ
16/11/12

2 Kasım 2012 Cuma

Sına-ma


Beni tanıyanlar bilirler teknoloji konusunda ne kadar beceriksiz olduğumu. Ama bu bloglar çıktı çıkalı mertlik bozuldu bana kalırsa. Eskiden kalem tutan güzel eller vardı. Yazının üzerinde dağılan gözyaşlarımız vardı. Ekranın karşısına değil nefesimizin değdiği kağıda dökerdik içimizi.

Anane gibi konuşmaya başladığım zamanlarda ki bakışlarınızı fırlattığınızı hisseder gibiyim.

-Çok geri kafalısın Ecem.

Ne yalan söyleyeyim bende zaman zaman öyle hissediyorum. Bundan bir 30 yıl önce yaşasaydım, gerçekliğin içinde yoğrulsaydım daha güzel olabilir miydi her şey diye düşündüm de şimdi?

Yok o zaman da böyle özgürce söyleyemezdim her şeyi, vazgeçtim. En sevdiğim zaman zaman çeliştiğim felseme geri dönmeliyim hemen.

-Carpe diem.

Bu felsefeyi çok sevdiğim bir kitapta okumuştum bundan 4-5 yıl önce. Muhtemelen ben felsefemi söyleyince hepinizin aklına da o geldi.

-Ölü Ozanlar Derneği

Bu bende ki geri kafalılık kalıtımsal olabilir. Annem de hala der “Ben elime alıp dokunabileceğim fotoğraf istiyorum şurada ki 100lerce fotoğrafın hiçbir anlamı yok. Kaybolacaklarmış gibi.” diye

O kadar alışmışız ki biz elimizdekilerin yitip gitmesine, birden bizi terketmesine.

O fotoğraflar kaybolursa anılar hiç yaşanmamış olacak diye annemin korkusu sanırım.

Hayal kurmayı beceremememden dem vurur arkadaşlarım. Küçük bir çocukken anneme sorduğum soru gibi.

-Anne mide ağrısı nasıl olur?

-Arkadaşım hayal kurmak nasıl olur bir hayalini anlatsana bana mesela?

Büyüdüm, mide ağrısını çok merak etmişim demek ki Allah beni seviyor her sıkıntımda üzüntümde o dayanılmaz ağrıyı dindiremiyorum.

-Allah’ım hayal kurmayı da çok merak ediyorum, lütfen bu sorunumu da çözer misin?

-Ben şimdi bir hayal kurmayı deneyeyim sen sonra onu gerçekleştir o mükemmel duyguyu gerçekten çok merak ediyorum. Nolur nolur!

Sadece sevdiğim ve sevildiğimi hissettiğim zaman şımarıklık yaparım. Zaman zaman benim tek sahibime de yapıyorum o nazlarımı.

-        Ben şimdi dua ediyim, sen de beni çok üzme nolur hemen kabul et olur mu?

Bazen beni öyle sınavlara tabii tutuyor ki.
 
         -Aman. Allah düşmanıma vermesin.

Sizde yapmışsınızdır zaman zaman annenize, arkadaşınıza, sevgilinize. Sizi sevdiğini bilirsiniz de iyice emin olmak istersiniz ya. Onun gibi.

-Ben ölsem çok üzülür müydün anne?

Bir yazı okumuştum çok önceleri. Cenaze töreninizi düşünün diyordu. Hayat bana cenaze törenimi uzaktan izleme fırsatı vermedi henüz ama daha küçücük bir çocukken o zamanlar herkesin korktuğu şimdi her 3 kişiden 1 inin yakalandığı bir hastalıktan son anda paçayı kurtarmıştım. Lösemi olmuş gibi davrandım. Nazlanmayı sevdiğimi söylemiştim. Sevdiklerime nazlanıp ne kadar sevdiklerini görünce hemen iyilşiverdim.

-Allah beni çok seviyor.

Merak etmeyin kan kanseri olmadım. Kan değerlerim sadece çok yakındı. Teşhisimi koyamadılar sonra da iyileştim hemencik.

Bazen düşünüyorum. Allah benim onu ne kadar sevdiğimi biliyor. Ama ara sıra beni ağır sınavlara sokuyor. Ben her sınavımdan sonra beni daha çok sevdiğini biliyorum.

-        İyi ki varsın Allah’ım seni çok seviyorum.

Sizde sevin O’nu ki hayatta karşınıza çıkan sınavlarınızı geçince hep “bak gördün mü ne kadar seviyormuşum bu sınavını da geçtim.” İn haklı gururunu yaşayın.

Çok güzeldir o.

Beceriksiz olduğumu söylemiş miydim? Sonları sevmiyorum ve beceremiyorum. Yazıma son vermeyi de. O zaman şimdilik sadece ara veriyorum.

Güzel hayalli günleriniz olsun.

02.11.2012
09:50

30 Ekim 2012 Salı

Saçmalıklar



Bugün okula gitmedim
Okul da bana gelmedi.
Sıkıntılar okula atılan tribimle başlar oldu
En sevdiğim şiiridir Orhan Velinin

“sokakta giderken, kendi kendime
gülümsediğimin farkına vardığım zaman
beni deli zannedeceklerini düşünüp
gülümsüyorum.”

Pijamalarımla markete gidip bir paket sigara aldım.
Sonra bir baktım mahallemde tanımadığım insanlara aileden biri gibi davranmışım.
Hava bugün bulutlu
Yağmur da yağabilir.
Hiç yapraklar oynamadan yağmur yağar mıymış diye geçirdim içimden, ne saçma.
Ah rüzgar sen nelere kadirsin?
Bugün sizin bütün Tanrılarınıza küfür ettim.
En güzeli benim ki çünkü.
Tembellikten değil sıkıntıdan yazdım bugün.
Zaten dersin başına yarım saatten fazla oturmayı hiç beceremedim.
Balkonum daha güzel bugün
Kedim daha temiz
Yemeğini yiyip bütün gün uyur.
Hiç kediye özendiğiniz oldu mu?
Benim hep olur.
Kediler dünyanın en keyifli hayvanlarıdır.
İnsan da bir hayvan diye öğretmemişler miydi bize?

- Hayat bazen çok anlamsız.
Bugün size uğrayan ilham perisi bana hiç uğramadı.
Bizim sokağı sevmedi sanırım.
Halbuki burada çok güzel mısırcılar dondurmacılar vardı.
İlham perisi mısır sever miydi?
Sevmiyorsa zaten zevksizmiş gelmemesi tam isabet olmuş.

Bir de Cemal Süreyya okudum bugün
Hiç anlamadım ama olsun güzeldi.
Mesela diyor ki;

“Şimdi sen kalkıp gidiyorsun. Git.
Gözlerin durur mu onlar da gidiyorlar. Gitsinler.
Oysa ben senin gözlerinsiz edemem bilirsin.”

Ben onun gözleri olmadan edemesem “Bana ne gitmeyeceksin.” diye tepinir dururdum.
Kapıya kilitler vururdum.
Cemal Süreyya ya sevmesini bilmedi ya da gitsin istemedi.
Anlamadığımı söylemiştim.
Bugün hava rüzgarlı
Hadi kalkıp sinemaya gidelim.

20 Ekim 2012 Cumartesi

Karalama

Hissiz duygusuz olmayı istedim yıllarca
Çala kalem yazılmış romanlara doldu dolalı gözlerim.
Saçlarım o eski nergis gibi kokmaz oldu.
Ne de güzel yansımıştı halbuki göle silueti
Gözleri dolduran tazeliği..

Acı doruk noktaya ulaşınca göz yaşı akmaz demişti arkadaşı.
O acı hiçbir zaman doruklardaki çıplaklığıyla yalnız ve yalnız serseri kalamamıştı.
Bulutların gizlediği güneş ışığı hiç hak ettiği özlemi bulamamıştı.
Her şey duvara yansıyan gölgeler gibi anlamsız.
Kah bir çift göz kah iki güzel kelam.
Ötesi hep yalnızlık deryasında boğulmuştu.

Tükenmişlik hissini bilir miydi hiç gökyüzünün sonsuzluğunda kaybolan martı?
Uçsuz bucaksız okyanusta salınan ahtapotlara ne kadar yabancıydı bir damla gözyaşı?

Sevgi uçsuz bucaksız değildi.
Sözlükteki anlamı; bağlılık göstermeye yönelten duyguydu halbuki.
Duygular durağan
Yönler hep tıkalı.
Ne deniz gibi sonsuz ne gökyüzü gibi bucaksız

Dumanı tüten evlerde öğretememişler miydi bize duyguları?
O zaman en büyük coşkuyu gürül gürül yanan sobanın üzerindeki kestaneler vermez miydi
Şimdi yürekte sönen duygularımızın verdiğini?

Hayalsiz insan ölmeye mahkumsa
İdam sehpasında hiç ümit yoksa
Yaşanan hikayeler hep mutsuzsa
Nedendi kaybolduğumuz bu kargaşa?

20 Ekim 2012
11.35



7 Ekim 2012 Pazar

Can dosttan mektup var




Güzel Dost İçin

  uzun zaman sonra yani bu gün yazmam gerektiğini düşündüm.
doğrusu küçükken yaşıtlarıma göre iyi yazardım sonra gereksiz ve yanlış buldum,yazmadım,yazamadım.
konuştum hep,iyi de konuştum bence ama gün geldi,o da yazı gibi gereksiz ve yanlış oldu gözümde.
şimdi ne yapmak gerekti bilemedim,çok düşündüm ve kendimi susarken buldum.oldukça değerliydi benim için susmak..
Susmak,kabullenme gerektirir,her şeye eyvallah demektir.
zaten pek bi şey de yokken kolaydırda ve susarsın ,sustukça susarsın,bir erdemin tadına varırsın.
tekrarı yoktur susmanın,bi başladımı bitmez bi daha;yekpare,tek vücud,sonsuzlukta yol alan tek nota.
öylesine bi bütündür ki,tek bir boşluğunu bulup sıyrılamazsın.
sadece düşünmek oyalar insanı,onlar da hayelleri getirirler sana.
birden bi bakarsın sesin çıkmaya başlamış artık.artık istediğinle istediğin yerde konuşabilirsin.
her sözü söylersin,hepside anlamlıdır zaten anlam senindir.
 
   buldum dersin güzelliği,iyiliği,gerçek bu dersin,daldıkça dalarsın derinlere.
yoktur hüzün suskunluğunun hiç bi yerinde.
yeni yeni hayellerle renklenirken dünyan,yükselirken heyecan kalbinin derinliklerinde,bir el dokunur sırtına
olanca şevkati ile.
bütün gerçeklik dolu şevkatli o el sana ,kalk der,gidelim.hayel de biter,düşünmekte.
susmak;susmak hiç bitmez,yol da öyle..

  yazmak susmaktan mıdır,konuşmaktan mı bilemedim ben.susmaktansa,yazarken de inandığım erdemi koruyorum.
değilse de daha erdemli bi şey yapıyorum kendimce.yazmalıyım bu kez,böyle düşünüyorum.
yazmalıyım çünkü,bi değer verirken bile ona hangi değerle yaklaşsam eksik dediğim,o kadar sevdiğim bi dostum var.
onun bi kalbi var,hisleri var yalnızlığı var,bazen korktukları var.
onun çok güzel bi kalbi var,soruları var,bi çoklarımız gibi (bazen fazla,bazen eksik) sorunları var,
yüzünde hüznü var,içinde kimi zaman gözlerine yansıyan fırtınaları,hiç olmasa engin denizleri var.

ama onun birde inandım,güvendim,dostumsun dediği dostu da var.derki o dost;vakit yazmak vakti,
zaman biraz da buna eşlik etmeli ve bilsin zaman,dostun yüzü bu yazıyla gülmese de,hüznünde bi şey eksilmese de,
kalbi doğru ışığı seçse de seçmese de bu yazı kendini tamamlar.

ve yine bilsin kendi geleceğini bilmez zaman,
tek bir an dostun yüzünden dağılırsa hüzün,yazı noktaların en keskinini kendi sonuna koyar;
sonsuzluğun sonundaki nokta.sonsuz uzayıp giden,bitmeyi bitirmeyen,yeni zorlukların başlangıcının bittiğini müjdeleyen nokta..

   sana bu yazıyı yazmak istedim çünkü,belki kabul etmezsin ama seni bazen çaresiz bi yanlızlık içinde görüyorum,
biraz sıkılmış biraz yorulmuş yine de bu halden çıkmak için çabalar biçimde.öyle anlarda ulaşamıyorum sana,
soramıyorum neyin var diye gerçi sorulmazda,ne diyebilirsin ki,ben sana ne diyebilirim ki.
ben olsam beni dinlermiydim bilmiyorum.hep aynı şeyleri söylüyorum.
ama ne yapabilirim bildiğim tek gerçek,inandığım,tılsımını kaybetmeyecek yegane şey.
sana yine aynı şeyi söylerim;
teslim ol,bırak kendini Ona.inan,iste Ondan.yerlerin göklerin sahibi yalnız müminin kalbine sığar.
bi kalbi daha güzel ne şereflendirebilir.O kalbe geldimi misafir gibi değil ev sahibi olarak gelir;
en kutlu evin sahibi olarak.kutlu ev de bekler Onu,gelsin ister.
çağırmazsan eğer evin sahibini kalbin dara düşer,sıkıntıya girer.
o güzel kalbin böylesi bi hasretle üzülürse,ben de üzülürüm.üzme kalbini,bekletme çağır artık ver evi sahibine.
merak etme daha fazla yazmıcam hep söylediklerimden.duam eksik olmaz ama senin için Alemlerin Rabbine.

   bunlar biraz kendi hissettiklerimden,biraz sana dair düşündüklerimden.dedim ya zaman sonra yazdım,
yeterli gelmeyebilir sana.elimden geldiğince,gönlümden geçtiğince.daha güzel  yazardım ama bende kelime bu kadar.
üzül istemem hiç.O verseydi bana bi kudret alırdım hüznü kalbinden.
.yazı biraz uzun gibi ama sözün özü kısa;ne zaman istersen en kıymet verdiğim dualarımla yanındayım.
elimden geldiğince ellerim hep açık olur senin için En Sevgiliye..


oğuzhan Kacar



O kadar özelsiniz ki benim için. Rabbim sizin ayrılıklarınızla sınamasın hiç beni. "Siz"li zamanı durdursam ve hiç akmasa...

Allah hep güldürsün yüzünüzü, yüzümüzü inşAllah.

Ecem Yılmaz

5 Ekim 2012 Cuma

İnanç


Söylemenin gereksizliğine inandırdı beni hayat
Sessizliğimin önemini vurguladı her adımda

Düşünmenin çaresizliği bindi omuzlara
Sorular hiç bu kadar zor olmamıştı belli ki.
Saatler hiç bu kadar yavaş akmamıştı kalabalıklarda
Gözyaşları kirletmemişti yüzümüzü böylesine
Sabır taşı hiç bu kadar taşmak istememişti.

Tahammüller her saniyenin kıpırtısında daha da azalmıştı.
Yalnızlık bir o kadar artmıştı.

İnanmak…
Sana, bana, Tanrıya
Hiç bu kadar sarsmamıştı derinden
Tanrı var mıdır bilinmez.
Varsa paramparça olmuş her zerreyi ona akıtmak gerek
Pişmanlık duymayı aklından bile geçirmeden

İnanmak..
Sana, bana, martılara
Sorgusuz sualsiz
Yalansız dolansız.