Bilgi kimisine iki hece kimisine bir ömürmüş.
Alimler bilgiye talip olup da sahip olanlardanmış. Sahip
olamadık henüz demek ki talipliğimizi sorgulama vaktimiz geldi.
Modernitenin beşiğinde
yıllardır sallanan bendenizin artık uyanma vaktinin geldiğini önce kendime
sonra da sizlere haykırma yazısıdır bu.
Lisans hayatım sona erdi. Ve birçok yeni mezun arkadaşım
gibi aynı cümleler beynimin içinde dolanıp duruyor. “Hiçbir şey bilmiyoruz!”
Şeriatla yönetilen bir imparatorluktan sonra manda haline
gelmiş sözüm ona demokratik sistemin çocuklarıyız.
Sebeplerini bilmeden biat ettiğimiz, akıl akıl diye
dillerinde tüyleri biten muhaliflerin akılsızlıklarına uyulan uydurma bir yol
bizimkisi.
Geçenlerde bir sohbet düştü hatıralarımızın önüne. Diyordu
ki orda saygıdeğer hocam "Osmanlı müderrisleri ne bildiklerini biliyorlardı,
bilmediklerini de biliyorlardı. Bir şeyi biliyorum diyorsa gerçekten bilgisinin
hakkını vererek kafalarda bir tek soru işareti bırakmadan izah etme
kabiliyetine sahiptiler. Bir şeyi bilmiyorlarsa da büyük bir tevazu örneğiyle
bilmiyorum diyebiliyorlardı."
Çağımızın hastalığı: “Bilgi sahibi olmadan fikir sahibi
olmak!”
Çarkın içinde olanlar bilir üniversitede muhatap oldukları
en yükseğinin profesör sıfatıyla fütursuzca nitelendiği fikir sahibi bireyleri.
Talep etmeden talebe, ilim bilmeden alim olan bir zavallı güruh.
“İki kere iki dört eder.” demiş gerçek bilgi sahibi. “Doğru
cevabı çok şükür biliyoruz. Bilmeseydik yanlış cevaplar için bir ömür yetmezdi.”
diye ilave etmiş.
Mutlak bilginin dışında sürekli değişen bilgiyle muhatap
olmuş insanların, ömürlerince doğrudan uzaklaşıp tek gerçeğe ulaşamamaları bu
sebepten kaynaklanır.
Yanlış cevapların içinde kaybolmuş, hakikatin bayrak diktiği
yerden fersah fersah uzaklaşmış bir neslin mensubu olmayı reddediyorum.
Asıl mensupluktan bahsedecek olursak Necip Fazıl’ın dediği
gibi:
“Hakimiyet Hakkındır'
düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti
Hakka kölelikte bilen bir gençlik”
Selam ve dua ile.