29 Ekim 2013 Salı

29.10.2013



Kendi ölümümü hayal etmezsem
Bunu sizden dileyebilirim.
Ya bir içimlik sigara kadar kalsın dostlar hayatımda
Ya da ilelebet yok olsunlar karanlıkta

Böylesi hepimize iyi gelecek

21 Ekim 2013 Pazartesi

Mono-di-yalog


-Kulağımda dolaşan rüzgarın zaman zaman fısıldadığını söylesem beni yine içeride garip insanların olduğu o yere gönderir miydin?

+Ne fısıldıyor rüzgar sana öyle zamanlarda ?

-“Ben her esişimde senin içinde can buluyorum, sen onlar gibi olma kıyma bana. Kıyılmış dağların esintisiyim ben. Senin ruhunda yeniden can buluyorum.” diyor.

+ Reenkarnasyon gibi mi ?

-Hayır, bu benden bağımsız. İçimde benden başka bir ses daha var gibi. Çırpınıyor aslında. İlk defa kurtulacağına dair ümidi var gibi. Hem seviyor da beni. Bunu söylemedi ama ben öyle hissettim. Kesin bu da doğrudur.

+İçinde senden başka biri daha mı var, demek istediğin bu mu?

-Sen böyle sorunca masaldaki kızı yutmuş kurt gibi hissettim kendimi. Bu gidişata göre birazdan karnımı yarman gerekecek. Hem ben kendi yatağımdan başka yatakta yatamam. Ayrıca büyükanneye de benzer tarafım yok.
Off! Amma taş kafalı çıktın sende he!
Şu odadaki tüm kitapları okudun mu ?

+ Neden merak ettin?

-Okumadıysan hiç başlama, bir bok anlamazsın sen bu aptallıkla!

+İçindeki ses diyorduk?

-Rüzgar be ne sesi! Mesela hiç yağmur damlalarının seninle konuştuğu olmadı mı? Onlar konuşsa da anlamazsın ya sen! Sahi sen ne zannediyordun bunca zaman? O canım yağmurun sadece seni ıslatmak, seni trafiğe boğmak veya ne bileyim yeni silinen camlarını sana ders olsun diye kirletmek istediğini mi? Hiç kulak vermezsiniz di mi çığlıklarına, sadece sen değil sen ve senin gibi sözüm ona akıllılar (!) Ben ve benim gibiler hassas davranınca da deli damgasını yapıştırıverirsiniz hemen.
Pardon ne demeliydim ?
Teşhisi(!)
Sizin sadece kendinizden oluşan dünyanız ne zavallı oysa.
Düşünsene, sen ölürsen hayat sadece bir pislikten kurtulacak. Dünyanın dönmesinde hiçbir etkisi olmamasına rağmen bunu o boş zihniyle yaptığını savunan bir paltoluk pislikten.
Oysa ben ölürsem, içimde can bulmaya çalışan rüzgar ölecek, damlaların çığlığı kesilecek, gökkuşağı hiç el sallayamayacak çünkü kolunu kaybedecek.
Oysa ben ölürsem dalgaların kur yaptığı kum taneciklerinin sırdaşı ölecek.

Sonra ne mi olacak?
Hayal gücü tıkanacak bu genç kızın ve konuşmamızı tamamlayamadan son verecek yazıya.
Ben ölürsem;
Seni de öldürecekler!

21/10/13
01:10

21 Ağustos 2013 Çarşamba

Özgürlük Gardiyanları


Senin hiç sevdiğin oldu mu doktor? diye yanaştı hafif kavruk kız. Hiç kavuşamadığın oldu mu ? Ben çok sevdim de ondan burdayım.

-İstemedi mi ailen?

Yok ailem ses etmedi de o beni istemedi dedi. Hafif yutkundu, ben de onu istemedim. 

Özgürlüğün çığlık attığı yerde geçti bu konuşmalar. Cam çerçeve her yerdeydi nasıl özgür olsundu genç kız. Gururu ailesinin kapattığı ve tedavisinin bitmesine rağmen almaya gelmedikleri akıl hastanesinde bile sessiz sedasız devam ediyordu.

Sevseydin anlardın beni. Bana deli diyorlar ama değilim ben. Deliysem de kime ne??  Hem aşktan güzel sebep mi var delirmeye?

geleceğim, bekle dedi, gitti
ben beklemedim,
o da gelmedi
ölüm gibi bir şey oldu
.
ama kimse ölmedi

 Özgürlüğün demir parmakların ardında saklanmadan umarsızca ortaya çıktığı yer akıl hastaneleri. Orda herkes saf, en doğal haliyle. 

Versene bir sigara diye yanaştı ardından 22 yaşındaki güzel kız. Dostluğumuzu pekiştirmekti amacı, sigara bahane. O sizin sürekli yargısızca infaz ettiğiniz gönül eğlendirdiğiniz kızlardan yalnızca biri.

 Benim işim içki içirmek, hem paramı kazanıyorum hem de bana güzel sözler söylüyorlar mutlu oluyorum. 3 yaşındayken yolu yurda düşüyor. Orada ki günlerini özlemle anlatıyor halbuki.Yuvamda her şey güzeldi diyor. Adı yuva ya belki onun huzurunu düşürüveriyor çelimsiz gölgesine.

Kanadı kırık kuş merhamet ister diyor şair. Merhamet onun için bir dublenin ardına saklanmış. Arıyor, onu da bulamıyor. Kalbinde merhamet çınarı olanı tanımıyor musun sen ? denmiyor. Dile yine kepenkler vuruluyor.

21.08.2013

5 Ağustos 2013 Pazartesi

İyilik Savaşı

Kimsenin kötü olmadığına dair inancımı geçenlerde şahit olduğum bir diyalog yerle bir etmese de derinden sarsmıştı elbette.

-Senin baban seni çocukken terk ederek herkese sana kötü davranma hakkını verdi.

Terk edişlerim çocukluktan kalan miras.
Mazur görün.
İyi insanlara olan bağlılığım bu hikayenin neresinde bilmiyorum.
Hayatıma bir şekilde dokunan güzel insanlar tüm iyilere referans.
Bizi kötülerden ayıran en büyük farkta bu olsa gerek.
Onlar oralarda bir yerlerde kötülüklerini bundan keyif alarak yaptıkça
Biz hep birlikte sevgiyle karşılık verdikçe
Işıktan kaçışan böcekler gibi
Taş atana gül atmak gibi belki de.
Ve belki de sırf bir yerlerde kötüler var diye kötü olmayı seçmek
Gülümsemenizi hak eden onca insana en büyük kalleşlik.
En güzel duam size


Allah iyilerle karşılaştırsın.

28 Temmuz 2013 Pazar

Düşü(ne)meyen Adam

Sevgili Rodin;

Bu mektubu sana daha aklımı kaçırmamış olduğumu düşündüğüm saatlerde yazıyorum.
Çünkü deli ile akıllı arasındaki özgür ruh bedenimi karşı konulmaz bir delirme aşkına sürüklüyor.

Hayat hiç benim okuduğum kitaplarda ki gibi değildi oysa değil mi ?
Kitapların içinde yazılanları uzaydan mı getirdiler bilmiyorum.
Ama öyleyse uzaylılarla aramdaki kendimce kurduğum güzel bağ perçinlemiş olur.
Küçükken hep inanırdım çünkü piramitleri dünyamıza armağan olarak getirdiklerine.

Kim bilir ne çok özgür insanla karşılaştın Rodin o heykeli yapmadan evvel.
Onların karşısındaki edebinden mi sadece düşündü adamın ?
Yoksa düşünme eylemini gerçekleştiremeyen içinde kan akan damarlara inat mı putlaştırdın hayalini?
Hep cevabını duyamayacağım sorular sormak çocukluğumdan hediye olsa gerek.

Biliyor musun ben çöp adam bile çizemeyen o zavallı gruptanım.
Çöp adamın heykelini bile yapamam üstelik.
Üstelik o putları ödünç aldığım baltayla kırma konusunda da çok iyi değilim.

Kırılan putların yerine
Yenilerini koyan kim

Merak etme!
Bu sorunun öznesi olmadığını biliyorum.
Serde gevezelik var.

Mazur gör.
Hak'kı kaçan bulasın
Hak'ka kul olmayınca
Erenler eşiğinde
Yaslanıp yatmayınca

Yunus

17 Haziran 2013 Pazartesi

Köylü ve Yılan Hikayesi

Önce ağaç için bir sürü insan toplandık. Sonra mesele ağaç değil anlamadın mı sen hala diye yazılar gördüm.

Hayır ya bir dakika ağaç için gittim, yedim ben biber gazını daha sizin hiçbir şeyden haberiniz yokken diyemedim.

Anlamayacak kadar aptal mısın hala kardeşim diye sordunuz çünkü sorularınızı.
Yok aptal değilim abi buyur devam et sen dedim.

İlk gün yaşadığım zorlukları yazmıştım bundan 2 hafta önce bloğumda. Karşıma çıkan herkese de anlattım. Metronun içine nasıl biber gazı atar polis diye. Sonradan öğrendim ki biber gazını metronun içine atan polis değilmiş.

Yaşanan tüm zorulukları orada olan biri olarak anlattım, savundum.

Anarşist mi oldun kızım sen diyen arkadaşlarıma cevaben “Müslümansınız nasıl ağacı kesmeye gönlününüz razı olur.” Dedim. Hak verdiler, hiçte gucunmadan.
Sonra devam etti olaylar tüm çirkinliğiyle.

Çirkin olan polis, zor göstermeye devam etti. Gerçekten elindeki gücü kötüye kullandığını da düşünüyorum.

Sonra olaylara provokatörlerin pislikleri bulaştı. Bebek katilinin bayraklarıyla yan yana omuz omuza savunulan ideolojide benim yerim yok diye geri çektim kendimi.
Müminin en güçlü silahıdır dua. Duaya sarıldım büyüklerin çirkin oyunlarına karşı.
Sonra oturduğum yerden daha objektif bakabildiğimi fark ettim. Sahte twitter hesapları peydah oldu başörtülü kızlara ait. Her fırsatta başörtülü insanların örümcek kafalı olduğunu, onlara olan nefretlerini kusanlar şimdi birden aferin sana helal be! Diye çığırtkanlık etmeye başladı o sahte gönderideki sahte yazılara. Hesabın 3 günlük olduğuna bakmak akıllarına mı gelmedi yoksa nolursa olsun bu oyun böyle güzel diye ellerini mi kuvvetlendirdiler hala net bir cevabım yok.

Hiçbir seçimde oy vermediğim hükümete ve onu destekleyen insanlara hak, özgürlük, eşitlik, insan haklarından bahsedenler ağızlara alınmayacak küfürler sıraladılar. Cahillikle suçladılar.
“Benim de babaannem başını kapatıyor, namaz kılıyor ama …”
Bende bu savunmalarla savunmuştum düşüncelerimi lise zamanlarımda. İnançlı insanlara karşı öfkemin kendime olduğunu, kendi özüme olduğunu görmekte zorlanmışım o zamanlar.  Büyüdüm, o zamanlar küçüktüm mazur görün.

Bir arkadaşım fotoğraf paylaşmış çarşaflı teyzeleri koyun diye adlandırıp. Yanlarındaki parti bayraklarının içinde de makarna olduğu iddiasıyla. Bilmiyorum hiç çarşaflı bir insanla muhattap olup olmadığını. Benim en saygı duyduğum insanların başındadırlar. O nefsin gramı nasip olsaydı keşke. Benim hayatımda bilgisinin deniz olduğunu düşündüğüm insanlarda o koyun diye çirkince düşünmemekle suçladığı insanlardı. Yazık, çok cahilce dedim.

Küfür ettiler. Küfürlerin bana dokunan hiçbir yeri yoktu baktığın zaman ben ne desteklerim ne de onaylarım yaptığını çünkü hükümetin. Ama özgürlükten bahsedip siz ölün, siz iğrençsiniz tavrının çiğliğini ve siyaset bile olamayacak kadar aşağılık olduğunu göremeyecek kadar kör değil çok şükür gözlerim.

Bir hikaye vardır bilir misiniz sende ki bu evlat acısı bende ki bu kuyruk acısı olduğu müddetçe biz seninle dost olamayız der yılan köylüye.


Velhasıl araf kötü bir yerdir. Seçim yapmaya zorlanmak daha kötü. Allah sonumuzu hayretsin.