14 Ocak 2013 Pazartesi

Ruh ve Beden


Gündüz yorulan Beden, gece tüm gün sakladığı Ruh’u açığa çıkarır.
Bu açığa çıkış Batı toplumlarında hoş karşılanmaz ve Ruh'un derin çığlıklarını görmezden gelmek için gürültülü eğlencelerin kucağında bulurlar kendilerini.
Ruhun attığı çığlıklar kalabalık ve yüksek müzik seslerinde hapsolur. Bağırsa da duyuramaz tutsak kaldığı Beden’e kendisini.
Bir süre sonra öylesine yoktur ki , vazgeçmiştir savaşmaktan ve kaderine boyun eğmiştir artık. Kulaklarını kapatır tüm ısrarlara rağmen.

-Doğu’da ruh özgürdür. Her gece bir sonraki gece gibi açığa çıkacağını bilir ve o güvenle en güzel duyguları anlatır kağıdına. En güzel besteleri, en güzel duaları paylaşır karanlıklara, karanlıkta kalmışlara inat.

14.01

17 Aralık 2012 Pazartesi

dipnot

Unutmazsak büyürüz ve daha çok acıyı kucaklayabiliriz.
O yüzdendir en büyük acıların çocukluktan kaynaklanması.
Daha çabuk büyüyelim diye.

13 Aralık 2012 Perşembe

Samimiyet


Samimiyetin en güzeli ;
-Kurban olduğum çayın çorban yok mu ?
Ben en sevdiğim beşer dediğim can abimden böyle görmüşken, “canım seni çok seviyorum” mesajlarının içinde ki anlamsızlığı sorgulamaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Psikoloji okuduğumu öğrenen akrabaların, yakın çevremin veyahut yeni tanıştığım insanların verdiği tepkiler hemen hemen aynı.
-Ooo sana bizim aileden bol bol iş çıkar. Biz de deli çok.
-Anne ben deli doktoru muyum?
Etrafımızda ki insanların akıl sağlıklarının yerinde olmamasından prim yaptığı bir yüzyıldan gönderiyorum bu yazımı size.
-Ayy ben çok mükemmeliyetçiyimdir tatlım sen beni bilmezsin.
Kendilerini davranışlarıyla değil de sıfatlarıyla tanıtma arzusunda olanlardan oldum olası rahatsız olmuşumdur.
Zamanın en kıymetli şey olduğunu düşündüklerinden olsa gerek bu söylemler. Ben de öyle düşünürdüm bundan çok kısa zaman önce.
Yine günlerden bir gün varoluş çatışması içerisinde kaybolurken abimle dertleştim her zaman ki gibi.
Bana dünyada ki en gereksiz şey nedir diye sordu.
-Para mı dedim.
Hayır dedi para değil. Biraz daha düşün.
Bir türlü cevap bulamadım kendimce felsefe yaparak bir dünya şey saydım.
-Aşk, okul, merhamet, var oluş, kıskançlık, göz yaşı, hüzün mü
-Abi ne ?
-….
Zaman dedi bana.
Her zaman haklı olduğundan emin olduğum abim bu sefer bana biraz saçmalamış gibi geldi.
-Nasıl yani?!??
Dedi ki ; zaman en kıymetsiz şeydir kızım. Bir ateisti düşün, ömrünü yıllarca boş yere harcamış biri. Sadece anlıktır kurtuluşu. Bundan öncesi hiç olmamış gibidir.
-Mantıklıydı.
Ya da görevlerini yerine getirmeye çalışan insanlar. Onlar da tek bir anda küfre düşüp bunca yıllık çabalarını küçücük zaman dilimlerin de heba edebilirler.
Konuşmamızı  Sezai Karakoç’un bir şiiriyle taçlandırdık.
Bu konuşmaya nasıl geldiğimizi düşündüm bunu paylaşırken. Yine O’ndan uzaklaşmaya başladığım, dünyada ki bütün sınavlara beni uygun bulduğundan yakındığım zamanlardan biriydi.
Gözlerim yaşlı dolaşırken, her şey boş gelmeye başladığı, (affetsin) küfre yaklaştığım, merhametinden ümit kestiğim günlerden biri.
-Sevmiyor beni abi ? Hissetmiyorum. Layık olamıyorum. Şeytanın mutlu olacağı şeyleri düşünmekten kendimi alamıyorum.
Diye başladım sözlerime.
Bir sigara yaktık, sonra bir tane sonra bir tane daha. Bir paketin ikimize az geldiği saatlerden biriydi.
-Sevdiğini, layık olduğunu düşünsen ne kadar rahat ve mutlu olurdun değil mi dedi?
Evet o zaman içimde ki huzursuzluk gidecek ve her zaman yaptığım şeyleri yapmaya devam edecektim. Sonra bir nefes daha aldık.
-Neden peki emirleri yerine getirmiyorsun kusursuzca?
Elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum dedim. Ama işte yaşıyoruz bir şekilde, vaktim olmuyor.
-Baktı, güldü, bir nefes daha çekti içine.
Anlamıştım o anda kendimi de kandırabilirdim.
Sadece kendimi belki de.
Konuşmanın devamını yazmayacağım tabii ki. Ama evet işe yaradı.
Bu özeli sizinle paylaşmamın sebebi;
-Benim niyetim iyi. O beni bilir. Sözlerinin sahtekarlığına kaptırmayalım kendimizi. Kaptırmayalım ki uğruna canımızı versek az dediğimiz için elimizden gelenin hep en iyisini yapmaya çaba gösterelim.
Ben yapabiliyor muyum ki ?
-Kesinlikle hayır. Ama belki etrafımda ki insanlarda bu hassasiyette olmaya çabalarlarsa, hep birlikte daha güzel devam ederiz yolumuza.

13.12.12

Mutluluk şimdi bir çocuk tebessümü

Bir küçük dua.


30 Kasım 2012 Cuma

30 Kasım 2012


Zaman zaman içimden çıkan arabesk kızla her şeyi toz pembe gören kız nasıl içeride kavgasız gürültüsüz yaşıyorlar anlamıyorum.

-Evet  doktor içimde birden çok kişi olduğumu söyledim yanlış anlamadınız.

Bu sabah biraz gerçekçi biraz naif bir hal içindeydim. Sınavlarımın bitmiş olmasının verdiği rahatlıkla istediğim saatte kalkıp, abim ve abimlerle kahvaltı yapıp (abimin arkadaşları biraz fazladır bir tanesiyle zor uğraşırken bir sürü abiyi nasıl idare ettiğimi lütfen bir saniye hayal edin) temizliğe koyuldum. Alelacele yapmak istediğim temizlikten sonra 2 haftadır hayalini kurduğum kitaplarımdan bir tanesini seçtim. Kapağı ve ismi en güzel olan kitap:
-Kediler Güzel Uyanır

-İçimdeki Pollyanna bazen çok aptal!

Ben kitabımı okumaya koyulunca dünyanın en güzel kedisi uyumak için kucağıma geldi.

Buraya nereden geldim bilmiyorum. Ben kendimde yakaladığım bir şeyden bahsetmek istemiştim. Bölümüm gereği sürekli bize dinlemenin ne kadar önemli olduğunu söylüyor hocalarımız. Bazen geveze olsam da dinleme konusunda iddialı olduğumu düşünürdüm hep. Bunu dillendirmezdim belki. Çünkü bize iyi olduğun şeyleri etrafa, başkalarına söylemenin ayıp olduğu öğretildi. Mütevazi olmanın ne kadar önemli olduğu anlatıldı hep. Benim çevremdeki insanlara bunun önemi çok da fazla vurgulanmamış sanırım.

Neyse dağıtmayalım dinleme diyordum. İyi ki söylememişim kimseye ne kadar iyi bir dinleyici olduğumu. Çünkü dinlemede en önemli kurallardan biridir; karşıdakinin anlattığı şeyler kendi sorunlarını çağrıştırıyorsa hemen dikkatini danışana odaklamaya çalış aklındaki şeylerden uzaklaş yoksa sen iyi bir dinleyici değilsindir.
Ve diğer en önemli kural ise şudur;

-Bir psikolog kendi sorunlarını, sıkıntılarını çözmeden psikolog olamaz.

Ama sizce de çok saçma değil mi insanların sorunsuz, sıkıntısız olması. Bütün çocukluk özlemlerinden kurtulmuş olması. Bu psikoloji bilimi bizden Peygamber yapmak istiyor sanırım. Kendi dinlerini kurmuş gibi davranıyorlar çoğu zaman çünkü.

-Kaç tane psikolog gördüyseniz içinde bir tane akıllısı yoktu biliyorum biliyorum bunu her fırsatta söylüyorsunuz zaten.

(Ben de nezaket gösterip size sadece gülümsüyorum.)

Neyse kitap demiştim. Ben sanırım dinleme konusunda o kadar iyi değilim diyordum. Konuyu toparlayamamalarım bir terapi odasında olsaydım eğer bir sürü ipucu verirdi terapistime. İyi ki siz o işten çok da fazla anlamıyorsunuz.

Yazarı da dinlemiyorum ben yeterince.  Zaten kalemi de çok güçlü değilmiş. Burnum havada olduğundan değil de çok daha iyilerini okuduğumdan söyleyebilirim bunu. Ama beni geçmişe sürükleyecek kadar hitabeti olsa gerek.

-Sobalı evlerin kömürlüğünde geçen çocukluğumda başlayıp.. diye cümleye başlamış. Devamında gereksiz bir aşk acısından bahsediyordu o yüzden hatırlamıyorum.
-Aşka inanmadığımı söylemiş miydim doktor?
-Bence aşk diye bir şey yeryüzünde yok. Var dedikleri şey sadece sevgi. Bütün aşık insanlar ya kendilerine aşıklar ya da Allah’a. Onlar sadece yaşadıkları hali seviyorlar, kiminle veya kime olduğu çok da önemli değil. Ötesi laf-ü güzaf.

Yazarın söylediği şey beni çocukluğuma götürdü evet. Kapadım kitabı, yazı yazmaya başladım. Sonuçta yazar benim danışanım değil, onun söylemek istediği şeyleri ben isteyince dinleyebilirim.

-Kedileri sever misiniz sizde doktor?

Ben çok severim. Gözümü açar açmaz Bıdık’ı görürüm her gün bu muhteşem bir şey.

-Freud bence çok kötü bir adam. Freud olsaydı benim kedime olan düşkünlüğümü allayıp pullayıp asrın en önemli sorunu haline getirirdi.
İnsanları da severim.
Ama Müslüman olmayan birinin söylemi kafamı karıştırırsa söylediklerini çok da ciddiye almam.
* (Ama; dünyanın en piç kelimesi. İyi bir şey söyleyip ama demek diğer tüm cümlelerin gereksizliğinin bildirimi olsa gerek)

 Freud u sadece puro içerken seviyorum.

-Puro bütün erkeklere yakışır bence.

(Kesin oral dönemde takılmam olduğunu düşünecek.)

Yazmaktan sıkıldım. Yazarın uyandırdığı hisleri de unuttum zaten. Ama şunu söyleyebilirim ki; eğer çocukluğunuzda küf kokan kömürlüğe korka korka girmediyseniz. Sizinle konuşacak çok bir şeyimiz yok demektir.

İyi günleriniz olsun.

Ecem YILMAZ


16 Kasım 2012 Cuma

İsmet Özel Güzel Adam



Her sabah gibi bir sabah doğuyor gökyüzüne
Bir İsmet Özel yankılanıyor kulaklarımda
İşte diyorum, işte aradığım ses!
Kelimelerin kifayetsizliğini taşlayalım şeytan yerine
Hadi bir taş da siz atın öldürdüğüm günlerim
Uykuya gömdüğüm gecelerime inat
Secdeye gömülmeyen başımı vurun her Sübhane rabbiyel a'la diyen canda.

-Vakti varsa aşkın onu beklemeliydi.
Bekleyelim , sebat edelim
Şair gibi öldürmeyecek miydin beni de “gençtim”ken
Senin her öldürmediğin gün senin için ölemeyen bir can bıraktın bu ahir zamanda
-Bir gençlik ölümü saklı kaldı bende
Duvarlarında dinlediğim Kur-an sesine akıttım buluşmamızın ardından kalan gözyaşlarımı
Yasak pencereden bakmalara inat.
“Onların dünyası çok çirkin be üstad” dedim haince ötekileştirerek.
-Hata yapmak fırsatını Adem'e veren sendin. Bilmedim onun talihinden ne kadar düştü bana.
Bilemedim daha ne kadar düşecekti.
-Gençtim ya ne fark eder der geçerdim.
-Bir gençlik ölümü saklı kaldı bende.
- Oysa bu sürgün yeri,bu pıtraklı diyar
-Ne kadar korkulu yankı bula gelmiş gizlerimizde
-Hani yok burda yanlışı yoklayacak hiç aralık
Demişse demiş şair
- Banane!
Diyemedim.
Gençtim işte.
Ecem YILMAZ
16/11/12

2 Kasım 2012 Cuma

Sına-ma


Beni tanıyanlar bilirler teknoloji konusunda ne kadar beceriksiz olduğumu. Ama bu bloglar çıktı çıkalı mertlik bozuldu bana kalırsa. Eskiden kalem tutan güzel eller vardı. Yazının üzerinde dağılan gözyaşlarımız vardı. Ekranın karşısına değil nefesimizin değdiği kağıda dökerdik içimizi.

Anane gibi konuşmaya başladığım zamanlarda ki bakışlarınızı fırlattığınızı hisseder gibiyim.

-Çok geri kafalısın Ecem.

Ne yalan söyleyeyim bende zaman zaman öyle hissediyorum. Bundan bir 30 yıl önce yaşasaydım, gerçekliğin içinde yoğrulsaydım daha güzel olabilir miydi her şey diye düşündüm de şimdi?

Yok o zaman da böyle özgürce söyleyemezdim her şeyi, vazgeçtim. En sevdiğim zaman zaman çeliştiğim felseme geri dönmeliyim hemen.

-Carpe diem.

Bu felsefeyi çok sevdiğim bir kitapta okumuştum bundan 4-5 yıl önce. Muhtemelen ben felsefemi söyleyince hepinizin aklına da o geldi.

-Ölü Ozanlar Derneği

Bu bende ki geri kafalılık kalıtımsal olabilir. Annem de hala der “Ben elime alıp dokunabileceğim fotoğraf istiyorum şurada ki 100lerce fotoğrafın hiçbir anlamı yok. Kaybolacaklarmış gibi.” diye

O kadar alışmışız ki biz elimizdekilerin yitip gitmesine, birden bizi terketmesine.

O fotoğraflar kaybolursa anılar hiç yaşanmamış olacak diye annemin korkusu sanırım.

Hayal kurmayı beceremememden dem vurur arkadaşlarım. Küçük bir çocukken anneme sorduğum soru gibi.

-Anne mide ağrısı nasıl olur?

-Arkadaşım hayal kurmak nasıl olur bir hayalini anlatsana bana mesela?

Büyüdüm, mide ağrısını çok merak etmişim demek ki Allah beni seviyor her sıkıntımda üzüntümde o dayanılmaz ağrıyı dindiremiyorum.

-Allah’ım hayal kurmayı da çok merak ediyorum, lütfen bu sorunumu da çözer misin?

-Ben şimdi bir hayal kurmayı deneyeyim sen sonra onu gerçekleştir o mükemmel duyguyu gerçekten çok merak ediyorum. Nolur nolur!

Sadece sevdiğim ve sevildiğimi hissettiğim zaman şımarıklık yaparım. Zaman zaman benim tek sahibime de yapıyorum o nazlarımı.

-        Ben şimdi dua ediyim, sen de beni çok üzme nolur hemen kabul et olur mu?

Bazen beni öyle sınavlara tabii tutuyor ki.
 
         -Aman. Allah düşmanıma vermesin.

Sizde yapmışsınızdır zaman zaman annenize, arkadaşınıza, sevgilinize. Sizi sevdiğini bilirsiniz de iyice emin olmak istersiniz ya. Onun gibi.

-Ben ölsem çok üzülür müydün anne?

Bir yazı okumuştum çok önceleri. Cenaze töreninizi düşünün diyordu. Hayat bana cenaze törenimi uzaktan izleme fırsatı vermedi henüz ama daha küçücük bir çocukken o zamanlar herkesin korktuğu şimdi her 3 kişiden 1 inin yakalandığı bir hastalıktan son anda paçayı kurtarmıştım. Lösemi olmuş gibi davrandım. Nazlanmayı sevdiğimi söylemiştim. Sevdiklerime nazlanıp ne kadar sevdiklerini görünce hemen iyilşiverdim.

-Allah beni çok seviyor.

Merak etmeyin kan kanseri olmadım. Kan değerlerim sadece çok yakındı. Teşhisimi koyamadılar sonra da iyileştim hemencik.

Bazen düşünüyorum. Allah benim onu ne kadar sevdiğimi biliyor. Ama ara sıra beni ağır sınavlara sokuyor. Ben her sınavımdan sonra beni daha çok sevdiğini biliyorum.

-        İyi ki varsın Allah’ım seni çok seviyorum.

Sizde sevin O’nu ki hayatta karşınıza çıkan sınavlarınızı geçince hep “bak gördün mü ne kadar seviyormuşum bu sınavını da geçtim.” İn haklı gururunu yaşayın.

Çok güzeldir o.

Beceriksiz olduğumu söylemiş miydim? Sonları sevmiyorum ve beceremiyorum. Yazıma son vermeyi de. O zaman şimdilik sadece ara veriyorum.

Güzel hayalli günleriniz olsun.

02.11.2012
09:50