18 Mayıs 2015 Pazartesi

Söyleyecek sözlerim  gittikçe azaldı  sana. Edecek dualarımdan daha çok sözler. Hani konuşurdum ya sabahlara kadar. Ben anlatırdım sen duyardın ya. İçimdeki rüzgarların kaybolduklarını işittin ya benden önce. Ben bilemedim sırrını, çözemedim. Özür dilerim.

Kalbi olmayanın hiçbir şeyi yoktu ya hani. Kalbimi delen cümleler teker teker silindi hayatımdan. Ya da sırra merakım.

Neydi böylesine peşkeş çektiren ruhumu ? Serkeş gezerken sokaklarda.

Bana açtığın o kapıdan girdim de yürüyemedim Allah’ım. Yol yol dedim de dilime pelesenk olan gönlüme olamadı. Bilemedim kapıdan her girenin gönülde hancı olduğunu.

Çözemedim özür dilerim. Samimiyetsizlik karşısında su görmüş kuduz köpekler gibi ciyaklarken samimiyetsizlik içinde boğulmaktan geçemedim Allahım.

Eremedim sırra.

Sana yürüdüm sandım da yolumu çıkmazlara sürüklediğimi sezemedim.

Yalnızlıktan ölesiye korkarken yalnız olmadığımı göremedim.

Edemedim Allahım. En güzel sözlerimi sana edemedim. Ona buna ettim de sana gelince lallar dolandı dilime.

Göremedim Allahım. Dünyadaki güzelliklerini seyreyledim durdum da hikmeti bir türlü göremedim.
Özür dilerim.

Seni bile bile üzdüm. Gazabını biraz bildim de bağışlayıcılığını sezemedim Allahım.

Özür dilerim...

Karar vermek bir olmak işi midir yoksa intihar girişimi mi ?

Her ölüm peşine bir doğum takarken ve her inanç diğer inançları yok sayarken ölüp de dirilmekten korkmak kararsızlığın içinde boğulmamak için kulaç atmaktır belki de boşluğa.
En büyük problemlerimizdendir kararsızlık. Yeni dünya bizi her şeye sahip olma hırsına götürürken karar vermek de nerden çıktı şimdi durup dururken ? Çünkü karar vermek en büyük vazgeçiştir diğerlerinden.
Bir adamı seversin ve diğer  tüm adamlardan vazgeçersin. Bir mesleğe adarsın kendini ve tüm meslekler kapının ardında kalır. Sonra dizilere sarılırsın akşam yorgun geldiğin evinde senin vazgeçişlerini anlatan belki de. Ve belki de sırf öbür tarafı seçseydim nasıl olurdu kaygısını bir nebzede olsa azaltmaya çabalarsın. Kaygıların diner. 

“...kuşkudan değil emin olmaktan deliren
Bendim…”

“Her evet için bir hayır olmalıdır. Kararlar pahalıdır çünkü vazgeçmeyi gerektirmektedir.” der ünlü psikoterapist Irvin Yalom.

Ve genelde insanlar kararlarının sorumluluğundan kurtulmak için sürekli size iki seçenek sunarlar. Sence bu mu yoksa bu mu daha doğru? Alışverişe giderken bile yanımıza zevkine güvendiğimiz arkadaşımızı alıp sence bunu mu almalıyım yoksa bunu mu sorusunu hangimiz sormadık? Onay ihtiyacımız içimizde bir yerlerde yetinemediğimiz kendiliğimizi bir diğerinin kanatları altına alma girişimimizdir. Çünkü tek başımıza karar verebiliyorsak sonrasında gelen sonuçlara da tek başımıza göğüs gerebilmeliyiz.

Aristoteles eşit derecede çekici iki yiyecek arasında seçim yapamayan aç bir köpeği hayal etmiş ve ortaçağ alimleri Burridan’ın aynı derecede güzel kokan iki saman balyası altında açlıktan ölen eşeğini yazmışlardı.(Bağışlanan Terapi, Irvın Yalom)

Halbuki evin dışına bir adım atabilsek, mahallenin hiç de kötü bir yer olmadığını farkedeceğiz. Bir büyüyebilsek, kendi aklımızın bize yetebileceğini idrak edeceğiz der çok sevgili hocam Kemal Sayar. Ve devam eder sözlerine ; “Başımızı kaldırıp evin penceresinden bakmaya cesaret ettiğimiz gün, içimizde yeni bir kıvılcım ateşlenecek. Çocuk, kendisini evin emniyetiyle teselli edenlerin aslında onu bir zindana hapsedenler olduğunu fark edecek. Kendisine inandığında, kendisine güvendiğinde yürüyüp gidecek.”

“Olmak cesaret ister. İçimizdeki boşluktan aşağıya bakabilme cesareti. Muhakkak ki başımız dönecektir. Sendelersek uçurumdan aşağı gideceğiz. Ama bakmazsak hiçbir zaman öğrenemeyeceğiz orada ne olduğunu; bizi bekleyen, bizi biz yapan şeyi.”

Kararlarınızın ardında korkusuzca durduğunuz ve tüm sonuçlara sebat edebildiğiniz nice günleriniz olsun.