Önce ağaç
için bir sürü insan toplandık. Sonra mesele ağaç değil anlamadın mı sen hala
diye yazılar gördüm.
Hayır ya bir
dakika ağaç için gittim, yedim ben biber gazını daha sizin hiçbir şeyden haberiniz
yokken diyemedim.
Anlamayacak
kadar aptal mısın hala kardeşim diye sordunuz çünkü sorularınızı.
Yok aptal
değilim abi buyur devam et sen dedim.
İlk gün
yaşadığım zorlukları yazmıştım bundan 2 hafta önce bloğumda. Karşıma çıkan
herkese de anlattım. Metronun içine nasıl biber gazı atar polis diye. Sonradan
öğrendim ki biber gazını metronun içine atan polis değilmiş.
Yaşanan tüm
zorulukları orada olan biri olarak anlattım, savundum.
Anarşist mi
oldun kızım sen diyen arkadaşlarıma cevaben “Müslümansınız nasıl ağacı kesmeye
gönlününüz razı olur.” Dedim. Hak verdiler, hiçte gucunmadan.
Sonra devam etti
olaylar tüm çirkinliğiyle.
Çirkin olan
polis, zor göstermeye devam etti. Gerçekten elindeki gücü kötüye kullandığını
da düşünüyorum.
Sonra
olaylara provokatörlerin pislikleri bulaştı. Bebek katilinin bayraklarıyla yan
yana omuz omuza savunulan ideolojide benim yerim yok diye geri çektim kendimi.
Müminin en
güçlü silahıdır dua. Duaya sarıldım büyüklerin çirkin oyunlarına karşı.
Sonra
oturduğum yerden daha objektif bakabildiğimi fark ettim. Sahte twitter
hesapları peydah oldu başörtülü kızlara ait. Her fırsatta başörtülü insanların
örümcek kafalı olduğunu, onlara olan nefretlerini kusanlar şimdi birden aferin
sana helal be! Diye çığırtkanlık etmeye başladı o sahte gönderideki sahte
yazılara. Hesabın 3 günlük olduğuna bakmak akıllarına mı gelmedi yoksa nolursa
olsun bu oyun böyle güzel diye ellerini mi kuvvetlendirdiler hala net bir
cevabım yok.
Hiçbir
seçimde oy vermediğim hükümete ve onu destekleyen insanlara hak, özgürlük,
eşitlik, insan haklarından bahsedenler ağızlara alınmayacak küfürler
sıraladılar. Cahillikle suçladılar.
“Benim de babaannem
başını kapatıyor, namaz kılıyor ama …”
Bende bu
savunmalarla savunmuştum düşüncelerimi lise zamanlarımda. İnançlı insanlara
karşı öfkemin kendime olduğunu, kendi özüme olduğunu görmekte zorlanmışım o
zamanlar. Büyüdüm, o zamanlar küçüktüm
mazur görün.
Bir
arkadaşım fotoğraf paylaşmış çarşaflı teyzeleri koyun diye adlandırıp.
Yanlarındaki parti bayraklarının içinde de makarna olduğu iddiasıyla. Bilmiyorum
hiç çarşaflı bir insanla muhattap olup olmadığını. Benim en saygı duyduğum
insanların başındadırlar. O nefsin gramı nasip olsaydı keşke. Benim hayatımda
bilgisinin deniz olduğunu düşündüğüm insanlarda o koyun diye çirkince
düşünmemekle suçladığı insanlardı. Yazık, çok cahilce dedim.
Küfür
ettiler. Küfürlerin bana dokunan hiçbir yeri yoktu baktığın zaman ben ne
desteklerim ne de onaylarım yaptığını çünkü hükümetin. Ama özgürlükten bahsedip
siz ölün, siz iğrençsiniz tavrının çiğliğini ve siyaset bile olamayacak kadar
aşağılık olduğunu göremeyecek kadar kör değil çok şükür gözlerim.
Bir hikaye
vardır bilir misiniz sende ki bu evlat acısı bende ki bu kuyruk acısı olduğu
müddetçe biz seninle dost olamayız der yılan köylüye.
Velhasıl
araf kötü bir yerdir. Seçim yapmaya zorlanmak daha kötü. Allah sonumuzu
hayretsin.