17 Haziran 2013 Pazartesi

Köylü ve Yılan Hikayesi

Önce ağaç için bir sürü insan toplandık. Sonra mesele ağaç değil anlamadın mı sen hala diye yazılar gördüm.

Hayır ya bir dakika ağaç için gittim, yedim ben biber gazını daha sizin hiçbir şeyden haberiniz yokken diyemedim.

Anlamayacak kadar aptal mısın hala kardeşim diye sordunuz çünkü sorularınızı.
Yok aptal değilim abi buyur devam et sen dedim.

İlk gün yaşadığım zorlukları yazmıştım bundan 2 hafta önce bloğumda. Karşıma çıkan herkese de anlattım. Metronun içine nasıl biber gazı atar polis diye. Sonradan öğrendim ki biber gazını metronun içine atan polis değilmiş.

Yaşanan tüm zorulukları orada olan biri olarak anlattım, savundum.

Anarşist mi oldun kızım sen diyen arkadaşlarıma cevaben “Müslümansınız nasıl ağacı kesmeye gönlününüz razı olur.” Dedim. Hak verdiler, hiçte gucunmadan.
Sonra devam etti olaylar tüm çirkinliğiyle.

Çirkin olan polis, zor göstermeye devam etti. Gerçekten elindeki gücü kötüye kullandığını da düşünüyorum.

Sonra olaylara provokatörlerin pislikleri bulaştı. Bebek katilinin bayraklarıyla yan yana omuz omuza savunulan ideolojide benim yerim yok diye geri çektim kendimi.
Müminin en güçlü silahıdır dua. Duaya sarıldım büyüklerin çirkin oyunlarına karşı.
Sonra oturduğum yerden daha objektif bakabildiğimi fark ettim. Sahte twitter hesapları peydah oldu başörtülü kızlara ait. Her fırsatta başörtülü insanların örümcek kafalı olduğunu, onlara olan nefretlerini kusanlar şimdi birden aferin sana helal be! Diye çığırtkanlık etmeye başladı o sahte gönderideki sahte yazılara. Hesabın 3 günlük olduğuna bakmak akıllarına mı gelmedi yoksa nolursa olsun bu oyun böyle güzel diye ellerini mi kuvvetlendirdiler hala net bir cevabım yok.

Hiçbir seçimde oy vermediğim hükümete ve onu destekleyen insanlara hak, özgürlük, eşitlik, insan haklarından bahsedenler ağızlara alınmayacak küfürler sıraladılar. Cahillikle suçladılar.
“Benim de babaannem başını kapatıyor, namaz kılıyor ama …”
Bende bu savunmalarla savunmuştum düşüncelerimi lise zamanlarımda. İnançlı insanlara karşı öfkemin kendime olduğunu, kendi özüme olduğunu görmekte zorlanmışım o zamanlar.  Büyüdüm, o zamanlar küçüktüm mazur görün.

Bir arkadaşım fotoğraf paylaşmış çarşaflı teyzeleri koyun diye adlandırıp. Yanlarındaki parti bayraklarının içinde de makarna olduğu iddiasıyla. Bilmiyorum hiç çarşaflı bir insanla muhattap olup olmadığını. Benim en saygı duyduğum insanların başındadırlar. O nefsin gramı nasip olsaydı keşke. Benim hayatımda bilgisinin deniz olduğunu düşündüğüm insanlarda o koyun diye çirkince düşünmemekle suçladığı insanlardı. Yazık, çok cahilce dedim.

Küfür ettiler. Küfürlerin bana dokunan hiçbir yeri yoktu baktığın zaman ben ne desteklerim ne de onaylarım yaptığını çünkü hükümetin. Ama özgürlükten bahsedip siz ölün, siz iğrençsiniz tavrının çiğliğini ve siyaset bile olamayacak kadar aşağılık olduğunu göremeyecek kadar kör değil çok şükür gözlerim.

Bir hikaye vardır bilir misiniz sende ki bu evlat acısı bende ki bu kuyruk acısı olduğu müddetçe biz seninle dost olamayız der yılan köylüye.


Velhasıl araf kötü bir yerdir. Seçim yapmaya zorlanmak daha kötü. Allah sonumuzu hayretsin. 

1 Haziran 2013 Cumartesi

Bu bir Siyasi Paylaşım değildir!

Dün sabah ilk gaz bombasına maruz kalan insanlardandık. Meydanda beni “Nerdesin toplandık geliyoruz.” diye arayan arkadaşlarım normalde hiçbir konuda ortak paydada buluşamadığımız, her seferinde her türlü tartışmada karşı saflarda olduğumuz dostlardı.
Bunu açıklama ihtiyacı hissetmemin nedeni, hükümet başa geldikten sonra her nasılsa birden çok zengin olan sevgili arkadaşlarımız, Müslüman kimliğine bürünüp badem bıyıklarıyla her gün paramı nerede harcasam da diye düşünmekten, ahlaksızca yedikleri lüks yerlerdeki yemeklerin resimlerini paylaşmaktan, aldığı elektronik cihazların fotoğraflarını görgüsüzce paylaşmaktan, arabasının on bin kare fotoğrafını sosyal medyada paylaşmaktan ar etmeyen  “çam ağaçlarımız, provakasyonlarınız,  efendim siz anarşistlere her şey hak” olarak gören (küfür edemiyorum siz uygun kelimeyi bulun) sevgili arkadaşlarımın (!) tavırlarıdır.
Çünkü ben dün sırtımdaki çantamda limonlarımın yanında namaz elbiselerimle oradaydım. Çünkü siz küçüklüğünüzden beri içinde büyüdüğünüz İslami ortamda sürekli her şeyi bilen duyarlı Müslüman olursunuz, ben kimsenin bana öğretmediği elimde kitaplarla gezinen kendi kendine bir şeyler yapmaya çalışan bir zavallı. Konuşmaya gelince her gün tavaf eden insandan daha hacı olursunuz ama ne hikmetse bir kere camide, mescitte yanımda saf almazsınız.
Bu yazıyı yazıyorum çünkü ben dün olayların provokasyon olmadığını ve polisin nasıl sadece oturan, slogan atan insanların üzerine utanmadan “hilal taktiği” ile geldiklerini gördüm.
İnsanların eline güç verince ne kadar acımasız olduklarını gördüm.  Provoke edenin oradaki halk olmadığını terbiyesizce bize “Daha çok beklersiniz.” diyen polisi gördüm.
Metro gibi kapalı bir yerde insanların can çekişmelerini, en adi savaşlarda bile yaşlı ve bebeğe, hayvanlara zarar vermeyen canilerin orada nasıl ayrım yapmadan haince düşündüklerine şahit oldum.
Siz hala bunu çeşitli siyasetlere alet etmeye devam edin.
Kadere inandım. Ahiret gününe inandım ben.
Taksimde ve çeşitli meydanlarda yaşanan bu vahşetin sorumlularına Rabbim sorsun.
Ben hakkımı helal etmiyorum! Bu vahşeti kulak arkası yapan medyaya, bunu siyasileştirip sadece sol gruba mal eden sözüm ona Müslümanlara ve meydanda sadece kendi gruplarının olduğunu düşünüp klavye kahramanı olan antimüslümanlara.

Tarih 31 Mayıs'ı unutmaz.