Zaman zaman içimden çıkan arabesk kızla her şeyi toz pembe
gören kız nasıl içeride kavgasız gürültüsüz yaşıyorlar anlamıyorum.
-Evet doktor içimde
birden çok kişi olduğumu söyledim yanlış anlamadınız.
Bu sabah biraz gerçekçi biraz naif bir hal içindeydim.
Sınavlarımın bitmiş olmasının verdiği rahatlıkla istediğim saatte kalkıp, abim
ve abimlerle kahvaltı yapıp (abimin arkadaşları biraz fazladır bir tanesiyle
zor uğraşırken bir sürü abiyi nasıl idare ettiğimi lütfen bir saniye hayal
edin) temizliğe koyuldum. Alelacele yapmak istediğim temizlikten sonra 2
haftadır hayalini kurduğum kitaplarımdan bir tanesini seçtim. Kapağı ve ismi en
güzel olan kitap:
-Kediler Güzel Uyanır
-İçimdeki Pollyanna bazen çok aptal!
Ben kitabımı okumaya koyulunca dünyanın en güzel kedisi
uyumak için kucağıma geldi.
Buraya nereden geldim bilmiyorum. Ben kendimde yakaladığım
bir şeyden bahsetmek istemiştim. Bölümüm gereği sürekli bize dinlemenin ne
kadar önemli olduğunu söylüyor hocalarımız. Bazen geveze olsam da dinleme
konusunda iddialı olduğumu düşünürdüm hep. Bunu dillendirmezdim belki. Çünkü
bize iyi olduğun şeyleri etrafa, başkalarına söylemenin ayıp olduğu öğretildi.
Mütevazi olmanın ne kadar önemli olduğu anlatıldı hep. Benim çevremdeki
insanlara bunun önemi çok da fazla vurgulanmamış sanırım.
Neyse dağıtmayalım dinleme diyordum. İyi ki söylememişim
kimseye ne kadar iyi bir dinleyici olduğumu. Çünkü dinlemede en önemli
kurallardan biridir; karşıdakinin anlattığı şeyler kendi sorunlarını
çağrıştırıyorsa hemen dikkatini danışana odaklamaya çalış aklındaki şeylerden
uzaklaş yoksa sen iyi bir dinleyici değilsindir.
Ve diğer en önemli kural ise şudur;
-Bir psikolog kendi sorunlarını, sıkıntılarını çözmeden
psikolog olamaz.
Ama sizce de çok saçma değil mi insanların sorunsuz,
sıkıntısız olması. Bütün çocukluk özlemlerinden kurtulmuş olması. Bu psikoloji
bilimi bizden Peygamber yapmak istiyor sanırım. Kendi dinlerini kurmuş gibi davranıyorlar
çoğu zaman çünkü.
-Kaç tane psikolog gördüyseniz içinde bir tane akıllısı
yoktu biliyorum biliyorum bunu her fırsatta söylüyorsunuz zaten.
(Ben de nezaket gösterip size sadece gülümsüyorum.)
Neyse kitap demiştim. Ben sanırım dinleme konusunda o kadar
iyi değilim diyordum. Konuyu toparlayamamalarım bir terapi odasında olsaydım
eğer bir sürü ipucu verirdi terapistime. İyi ki siz o işten çok da fazla
anlamıyorsunuz.
Yazarı da dinlemiyorum ben yeterince. Zaten kalemi de çok güçlü değilmiş. Burnum
havada olduğundan değil de çok daha iyilerini okuduğumdan söyleyebilirim bunu.
Ama beni geçmişe sürükleyecek kadar hitabeti olsa gerek.
-Sobalı evlerin kömürlüğünde geçen çocukluğumda başlayıp..
diye cümleye başlamış. Devamında gereksiz bir aşk acısından bahsediyordu o
yüzden hatırlamıyorum.
-Aşka inanmadığımı söylemiş miydim doktor?
-Bence aşk diye bir şey yeryüzünde yok. Var dedikleri şey
sadece sevgi. Bütün aşık insanlar ya kendilerine aşıklar ya da Allah’a. Onlar
sadece yaşadıkları hali seviyorlar, kiminle veya kime olduğu çok da önemli
değil. Ötesi laf-ü güzaf.
Yazarın söylediği şey beni çocukluğuma götürdü evet. Kapadım
kitabı, yazı yazmaya başladım. Sonuçta yazar benim danışanım değil, onun
söylemek istediği şeyleri ben isteyince dinleyebilirim.
-Kedileri sever misiniz sizde doktor?
Ben çok severim. Gözümü açar açmaz Bıdık’ı görürüm her gün
bu muhteşem bir şey.
-Freud bence çok kötü bir adam. Freud olsaydı benim kedime
olan düşkünlüğümü allayıp pullayıp asrın en önemli sorunu haline getirirdi.
İnsanları da severim.
Ama Müslüman olmayan birinin söylemi kafamı karıştırırsa
söylediklerini çok da ciddiye almam.
* (Ama; dünyanın en piç kelimesi. İyi bir şey söyleyip ama
demek diğer tüm cümlelerin gereksizliğinin bildirimi olsa gerek)
Freud u sadece puro
içerken seviyorum.
-Puro bütün erkeklere yakışır bence.
(Kesin oral dönemde takılmam olduğunu düşünecek.)
Yazmaktan sıkıldım. Yazarın uyandırdığı hisleri de unuttum
zaten. Ama şunu söyleyebilirim ki; eğer çocukluğunuzda küf kokan kömürlüğe
korka korka girmediyseniz. Sizinle konuşacak çok bir şeyimiz yok demektir.
İyi günleriniz olsun.
Ecem YILMAZ