“Ölüm bize varlığın ertelenemeyeceğini gösterir. İnsan ölümle
yüzleşecek kadar şanslıysa, hayatı bir imkan, ölümü de imkanın artık mümkün
olmaması olarak değerlendirebilir ve hayatını son anına dek değiştirebileceğini
fark eder.”
Kemal Sayar
Geçenlerde bir arkadaşımın cenazesine katıldım. Ölüm uzun bir
aradan sonra ilk defa bu kadar yakınımıza gelmiş ve kendisini hatırlatmıştı.
Hayatta değiştiremeyeceğimiz şeyler için yapılabilecekler
arasındadır; kabullenmek, alınması gereken dersleri farkına varmak ve duruma
uyum sağlamak.
Cenazede uzun süredir hayatın keşmekeşinden vakit ayıramadığım
arkadaşlarımı gördüm. Bizi bu sefer bir araya getiren şey ölümdü. Bir sonraki
cenazenin bizimkisi olmayacağı garantisi pek tabii hiçbirimize verilmemişti.
Bir hikaye anlatılır:
Nasreddin Hoca’ya sorarlar:
-Kimsin?
+Hiç, der hoca. Hiç kimseyim.
Dudak büküp önemsemediklerini görünce sorar hoca;
+Sen kimsin ?
-Mutasavvıf, der adam kabara kabara.
+Sonra ne olacaksın?
-Herhalde vali olurum.
+Daha sonra? diye üsteler hoca.
-Vezir, der adam.
+Daha daha sonra ne olacaksın?
-Bir ihtimal sadrazam olabilirim.
+Peki ondan sonra?
Artık makam kalmadığı için adam boynunu büküp son makamını
söyler:
-”Hiç”
+Daha ne kabarıyorsun be adam ben şimdiden senin yıllar sonra
gelebileceğin makamdayım. Hiçlik makamında.
Kıssadan hisseye lüzum yok tabii. Ancak farkına varmamız
gereken bir şey var ki ölüm bir nevi hiç’lik makamıdır.
Yaşarken farkına varamadığımız, günlerce gündemini yaparak kimi
zaman üzülüp, kimi zaman öfkelendiğimiz konuları getirelim şimdi gözümüzün
önüne.
Şimdi bir de ölümü…
Terazinin bir kefesine ölümü diğer kefesine her gün peydah olan
sorunları koyduğumuz vakit ölümden ağır bir şeyin olmadığını anlayacağız..
Diğer her şeyin ne kadar kıymetsiz olduğunu farkedeceğiz belki
de. Kim bilir.
“Ölüm ki,
şiirlerin en şiire benzeyeni.
Ölüm ki, kusursuz
örtüşeni,
Sözle sükutun.”
Cahit Koytak
Ölümü de öldürene hamd ile.