17 Aralık 2012 Pazartesi

dipnot

Unutmazsak büyürüz ve daha çok acıyı kucaklayabiliriz.
O yüzdendir en büyük acıların çocukluktan kaynaklanması.
Daha çabuk büyüyelim diye.

13 Aralık 2012 Perşembe

Samimiyet


Samimiyetin en güzeli ;
-Kurban olduğum çayın çorban yok mu ?
Ben en sevdiğim beşer dediğim can abimden böyle görmüşken, “canım seni çok seviyorum” mesajlarının içinde ki anlamsızlığı sorgulamaktan kendimi alıkoyamıyorum.
Psikoloji okuduğumu öğrenen akrabaların, yakın çevremin veyahut yeni tanıştığım insanların verdiği tepkiler hemen hemen aynı.
-Ooo sana bizim aileden bol bol iş çıkar. Biz de deli çok.
-Anne ben deli doktoru muyum?
Etrafımızda ki insanların akıl sağlıklarının yerinde olmamasından prim yaptığı bir yüzyıldan gönderiyorum bu yazımı size.
-Ayy ben çok mükemmeliyetçiyimdir tatlım sen beni bilmezsin.
Kendilerini davranışlarıyla değil de sıfatlarıyla tanıtma arzusunda olanlardan oldum olası rahatsız olmuşumdur.
Zamanın en kıymetli şey olduğunu düşündüklerinden olsa gerek bu söylemler. Ben de öyle düşünürdüm bundan çok kısa zaman önce.
Yine günlerden bir gün varoluş çatışması içerisinde kaybolurken abimle dertleştim her zaman ki gibi.
Bana dünyada ki en gereksiz şey nedir diye sordu.
-Para mı dedim.
Hayır dedi para değil. Biraz daha düşün.
Bir türlü cevap bulamadım kendimce felsefe yaparak bir dünya şey saydım.
-Aşk, okul, merhamet, var oluş, kıskançlık, göz yaşı, hüzün mü
-Abi ne ?
-….
Zaman dedi bana.
Her zaman haklı olduğundan emin olduğum abim bu sefer bana biraz saçmalamış gibi geldi.
-Nasıl yani?!??
Dedi ki ; zaman en kıymetsiz şeydir kızım. Bir ateisti düşün, ömrünü yıllarca boş yere harcamış biri. Sadece anlıktır kurtuluşu. Bundan öncesi hiç olmamış gibidir.
-Mantıklıydı.
Ya da görevlerini yerine getirmeye çalışan insanlar. Onlar da tek bir anda küfre düşüp bunca yıllık çabalarını küçücük zaman dilimlerin de heba edebilirler.
Konuşmamızı  Sezai Karakoç’un bir şiiriyle taçlandırdık.
Bu konuşmaya nasıl geldiğimizi düşündüm bunu paylaşırken. Yine O’ndan uzaklaşmaya başladığım, dünyada ki bütün sınavlara beni uygun bulduğundan yakındığım zamanlardan biriydi.
Gözlerim yaşlı dolaşırken, her şey boş gelmeye başladığı, (affetsin) küfre yaklaştığım, merhametinden ümit kestiğim günlerden biri.
-Sevmiyor beni abi ? Hissetmiyorum. Layık olamıyorum. Şeytanın mutlu olacağı şeyleri düşünmekten kendimi alamıyorum.
Diye başladım sözlerime.
Bir sigara yaktık, sonra bir tane sonra bir tane daha. Bir paketin ikimize az geldiği saatlerden biriydi.
-Sevdiğini, layık olduğunu düşünsen ne kadar rahat ve mutlu olurdun değil mi dedi?
Evet o zaman içimde ki huzursuzluk gidecek ve her zaman yaptığım şeyleri yapmaya devam edecektim. Sonra bir nefes daha aldık.
-Neden peki emirleri yerine getirmiyorsun kusursuzca?
Elimden geldiğince yapmaya çalışıyorum dedim. Ama işte yaşıyoruz bir şekilde, vaktim olmuyor.
-Baktı, güldü, bir nefes daha çekti içine.
Anlamıştım o anda kendimi de kandırabilirdim.
Sadece kendimi belki de.
Konuşmanın devamını yazmayacağım tabii ki. Ama evet işe yaradı.
Bu özeli sizinle paylaşmamın sebebi;
-Benim niyetim iyi. O beni bilir. Sözlerinin sahtekarlığına kaptırmayalım kendimizi. Kaptırmayalım ki uğruna canımızı versek az dediğimiz için elimizden gelenin hep en iyisini yapmaya çaba gösterelim.
Ben yapabiliyor muyum ki ?
-Kesinlikle hayır. Ama belki etrafımda ki insanlarda bu hassasiyette olmaya çabalarlarsa, hep birlikte daha güzel devam ederiz yolumuza.

13.12.12

Mutluluk şimdi bir çocuk tebessümü

Bir küçük dua.